Son zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen atamalarından tutun da öğretmene şiddetten Öğretmenlik Meslek Kanunu’na kadar birçok konudaki söylem ve hareketleri bizleri dehşete düşürüyor. Bakanlık öğretmenin yanında mı karşısında mı anlayamıyoruz.
Karşıdan bakınca son derece öğretmeni düşünen bir Bakanlık görüyoruz. O zaman neden bizim canımız yanıyor?
Görev yapmakta olan öğretmenlerimiz, okullarında şiddete uğrama korkusu, geçim derdi, liyakatsiz idarecilerin mobbing ve angaryaları altında çalışıyor. İtibarı her geçen gün zedelenirken buna bizzat Bakanlık da destek olur hale gelmiştir.
Önce Sayın Bakanımız katıldığı bir televizyon programında öğretmenin aldığı puanı küçümseyerek söylemiş sunucunun da katkısı ile öğretmenin itibarını yerle bir etmiştir. Ancak sayın Bakanım; düşük olan öğretmenin puanı değildir, düşük olan öğretmene verilen değerdir, düşük olan öğretmen atamasıdır, düşük olan öğretmen maaşıdır, düşük olan öğretmenin motivasyonudur.
Mülakat diye tutturdunuz. Öğretmenin yeterliğini ölçmeniz gerekiyormuş. O öğretmenler, bu ülkenin lisesinde okuyarak puanla bu ülkenin üniversitesini kazandı ve yine yeterli becerileri kazandığı için mezun oldu, KPSS’den yeterli puanı da aldı. Mülakat ile daha neyi ölçeceksiniz? Öğretmenlerimizin aldığı eğitimleri, kazandığı sınavlar ölçmüş ve yeterli görmüş. Verilen eğitime mi güvensizsiniz?
Daha bitmiyor. Öğretmen sınıfına girebilmek içi adeta sırat köprüsünden önceki son durağa kadar gelmesi lazım. Korkarız ki önümüzdeki yıllarda bu son durak da yetersiz gelmesin sizlere.
Yeni durak “Eğitim Akademileri”. Eğitim Fakültelerini, ders veren akademisyenleri değersizleştiren bir uygulama ile öğretmenler üç yıl eğitime tabi tutulacakmış. Lisans eğitimini tamamlamış, daha göreve başlamamış bir öğretmene bu üç yıl boyunca neyin eğitimini vereceksiniz? Bir de övünç kaynağı açıklama var ki; eğitim süresi boyunca öğretmenler bir miktar ödeme bile alacaklarmış. Bir miktar atama, bir miktar ödeme, bir miktar itibar.
Milli Eğitim Bakanlığı, müfredatı eksik buldu, öğretmeni eksik buldu, akademisyenleri, üniversiteleri yetersiz gördü. Bunların hepsini kapsayan bir sistem getirmeye çalışıyor sanki.
“Öğretmenler Odası Buluşmaları” ile sahada da görüyoruz Bakanımızı ama hala sahadan uzak, gerçeklerden uzak çalışmalar içinde ve buna bir anlam veremiyoruz.
En acı tarafı da Bakanın yapmak istediği her şeyi öğretmeni YETERSİZ göstererek yapmasıdır.
Müfredat yetersiz olabilir, kitaplar yetersiz olabilir, eğitim ödeneği yetersiz olabilir, öğretmene verilen değer yetersiz olabilir ama ÖĞRETMEN YETERSİZ DEĞİLDİR!
İşin özü; asıl ilgilenmeniz gereken nokta öğretmenlerin atama şartları değil, öğretmenlerin içinde bulunduğu şartları değiştirmenizdir.