Bahçesinde oynadığımız ve papatyalar topladığımız köy okullarımız…
Köy okullarımızın açık olduğunu düşünelim. Öylesine nitelikli öğretmenlerimiz var ki köy okullarında çocuklarımıza hem okuma yazma öğretiyorlar hem de onlara vatan sevgisini, kültürel değerlerimizi aşılıyorlar. Derslerle beraber kurdukları uygulama bahçelerinde çocuklarımıza modern tarımla ilgili beceriler kazandırıyorlar. Çocuklarımızın yanı sıra köylülere de iyi tarım, modern hayvancılık, demircilik, konservecilik, duvarcılık, bahçecilik gibi konularda bilgilendirmelerde bulunuyorlar ve uygulanmasına da öncülük ediyorlar.Teknolojik gelişmelerin köylülere ulaşmasında aracı oluyorlar. Okullarda problem çözmeye dayalı öğrenme modeli uyguluyorlar. Üretim alanlarında öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin de söz hakkı olduğu, demokratik bir ortam sağlıyorlar. Köylerde bilgisizlikle mücadele edilirken, köylerin ekonomik ve sosyal yapısında eğitim kanalıyla gelişmeler sağlıyorlar.
Öğretmenler köylü kooperatifleri kurulmasını destekliyor ve köylünün ürünlerinin tüketiciye doğrudan ulaştırmasını sağlıyorlar.
Kadınlar el emeği göz nuru ürünler üretiyor.Günü geliyor kadınlar ürettikleri ürünlerden ekonomik katkı sağlıyorlar.
Her köyde teknik elemanlar yetişiyor. Demircisi, marangozu, kaynakçısı, tamircisi,… Köyde boş gezen kalmıyor…
Köylüler kendi ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi ülke ekonomisine de katkı sunacak ürünler üretiyorlar.
Gençler, kadınlar, çiftçiler boş vakitlerinde kitaplar okuyorlar. Her sene köy meydanında konser, tiyatro, şenlik gibi etkinlikler düzenliyorlar.
Anlattıklarımız bir hayal değildir. Üretime dayalı bir eğitim modelidir. Köylüleri bilinçlendirmeye ve kalkındırmaya dayalı eğitim modelidir. Bizim gibi kökleri tarıma dayanan ülkelerde etkili olan bir modeldir. Benzeri modeller birçok Avrupa ülkesinde uygulanmaktadır. Finlandiya eğitim sisteminin temelleri, İtalya’daki Pizzigoni Eğitim Modeli bunlara örnektir. Peki bu modele ilk örneklerden birini üreten ülkeyi bilir misiniz? Tabi ki Türkiyedir. 1935 yılından itibaren Türkiye’de uygulanan Yerli ve Milli Köy Enstitüleri modeli tüm gelişmekte olan ülkelere UNESCO tarafından örnek gösterilmektedir.
1954 yılında siyasi çekişmelere kurban olan ancak günümüzde de birçok sorunumuza çözüm getirecek böyle bir eğitim modelinin eksikliğini eğitim alanında da üretim alanında da hissetmekteyiz. Adının önünde Milli olan hiçbir dava siyasi çekişmelere kurban olmamalıdır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir şehirleşme yaşanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun yaklaşık %75’i köylerde yaşarken günümüzde bu oran %10’ların da altına düşmüştür. Köyler boşalırken şehirle kalabalıklaşmaya devam etmektedir.
Köyden kente göçlerin nedenlerine baktığımızda en önemli sorunların aile ekonomisinden kaynaklandığı görülür. Yetersiz kaynaklar, işsizlik, tarım arazilerinin bölünmesi, şehir yaşamına özenti vb nedenlerle gün geçtikçe köylerin nüfusu azalmaktadır.
Köylerde iş gücü gün geçtikçe azalırken şehirlerimizde görülen işsizlik oranları da yükselmektedir.
İnsanları köyde tutarak üretime ve ekonomiye katkı sunmak mümkün müdür?
Geçmişte denenmiş ve başarıya ulaşmış olan Köy Enstitüleri modeli ile yeniden başarı sağlanabilir mi?
Soruların cevabı çok basit:
Tüm dünyada Atatürk Modeli olarak da bilinen ve örnek alınan, eğitim- üretim ilişkisine dayalı Köy Enstitüleri Eğitim Modeli günümüzün şartlarına uygun olarak uygulanabilirse eğitim konusunda dünya üzerinde en iyiler arasına girebiliriz.
Ömer Barış EROĞLU
Mersin/Toroslar İlçe Temsilcisi